İfade ve basın özgürlüğü, nefret söylemi, şiddete teşvik ve terör propagandası gibi durumlar açısından sınırsız bir koruma sağlamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, nefret söylemi söz konusu olduğunda özellikle dikkatli davranır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ifade ve basın özgürlüğünün demokratik sistemlerde önemli olduğunu kabul etmektedir. Ancak bu özgürlüklerin sınırsız olmadığı ve belirli durumlarda sınırlandırılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına almakla birlikte, sınırlamaların belirli kriterlere bağlı olduğunu belirtmektedir. Mahkeme, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasını dar bir şekilde yorumlayarak özgürlükçü bir yaklaşım sergilemektedir. Ancak bu sınırlamaların haklı ve orantılı olması gerekmektedir.

Mahkeme, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin değerlendirmesini yasallık kriteriyle başlatmaktadır. Bir hakkın sınırlandırılması için kanunen düzenlenmiş olması gerekmektedir. Ayrıca müdahalenin demokratik bir toplumda zorunlu olup olmadığı da tartışılmaktadır. Hakka müdahale gerekliliği somut bir şekilde ortaya konulmalıdır. Ölçülülük ilkesi ise müdahalenin amaçlanan hedefle orantılı olması gerekliliğini ifade etmektedir.

Nefret söylemi, şiddete teşvik ve terör propagandası gibi durumlarda ifade özgürlüğü sınırlanabilmektedir. Mahkeme, nefret söylemi konusunda özellikle hassas davranmaktadır. Benzer şekilde, şiddeti öven ve şiddet çağrısı yapan ifadeler de koruma kapsamı dışında kalmaktadır. Bu tür ifadelerin ciddi ve önyargılı olduğu tespit edilmektedir. Mahkeme, toplumun belli bir kesiminde rahatsızlık yaratan fikirlerin bile ifade özgürlüğü çerçevesinde korunması gerektiğini belirtmektedir. Ancak şiddeti meşrulaştıran ve faillere moral sağlayan ifadeler koruma kapsamı dışında kalmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, davaları incelerken öncelikle hukuken öngörülmüş olma kriteri olan yasallık ve kanunilik açısından incelemeler yapar. Bir hakkın sınırlandırılması durumunda, sınırlamanın kanunen düzenlenmiş olması gereklidir. Her birey, söz konusu hakkın hangi durumlarda sınırlandırılabileceğini önceden tahmin edebilmelidir. Bu nedenle, 1982 Anayasası'nın 26 ve 28. maddeleri ifade ve basın özgürlüğünün hangi gerekçelerle sınırlandırılabileceğini belirtir.

Mahkeme, hakkın sınırlandırılmasının demokratik bir toplumda zorunlu olup olmadığını da tartışır. Bu kriter, taraf devletlerin sözleşmede düzenlenen haklara keyfi müdahaleler yapmasını önlemeyi amaçlar. 

Demokratik toplumda zorunluluk, hakka müdahalenin toplumsal bir ihtiyacı karşılaması ve meşru bir amaçla orantılı olması gerektiğini ifade eder. Bu nedenle, taraf devletlerin hakka müdahale etmesi durumunda sınırlandırmanın gerekliliği somut olarak kanıtlanmalıdır. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kriterlerine atıfta bulunarak, sınırlayıcı tedbirin toplumsal ihtiyacı karşılamaması veya en son çare niteliğinde olmaması durumunda demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.

Ölçülülük veya orantılılık ilkesi ise hukukun her alanında bulunan bir ilkedir. Mahkeme, hakka yönelik sınırlamanın amaçlanan hedefle orantılı olup olmadığını her olayın koşullarına göre değerlendirir. Bu nedenle, demokratik toplumda zorunluluk ilkesiyle sıkı bir şekilde bağlantılı olan bu ilke, taraf devletlere hakka müdahale konusunda tanınan takdir yetkisinin sınırlarını belirler. Mahkeme, söz konusu davaları değerlendirirken toplumdaki rahatsızlık veren fikirlerin de ifade özgürlüğü kapsamında korunması gerektiğine işaret eder. Ancak şiddet çağrısı ve nefret söylemi gibi ifadeler bu koruma dışında kalır.

Özetlemek gerekirse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ifade ve basın özgürlüğünü korurken nefret söylemi, şiddete teşvik ve terör propagandası gibi durumları dikkate alır. Mahkeme, söz konusu ifadelerin toplumda ciddi riskler oluşturması durumunda sınırlama yapılmasını meşru görür. Ancak genel olarak ifade ve basın özgürlüğünün korunması gerektiğine inanır.

 

 

Kaynak: https://www.basinkonseyi.org.tr/